ercanguven @ milliyet.com.tr

Derbi berabere, Fenerbahçe galip!.. Nasıl mı olur?.. Skora değil, öyküye bakarsanız -ki, derbilerin öyküsü skor tabelasından daha önemlidir- bal gibi olur. On kişi kalmış yaralı Fenerbahçe şampiyonluk umudundaki Galatasaray’ın Kadıköy’den üç puan hasretini en azından yirmi birinci yıla ötelediyse, galip sayılır bu yolda berabere kalmış ev sahibi.

Kutlamak lazım Yanal ve sarı lacivertlileri. 
Derbinin hikayesine gelince; Allah Can Bartu ağabeyimize gani gani rahmet eylesin... Öyle saygıdeğer bir Fenerbahçeliydi ki, hatırasına hürmeten ve Hasan Şaş’a rağmen- sakin başladı derbi.
Bilemiyoruz tabi... Futbolcuyu darp etmiş yardımcı teknik direktör hüviyetiyle Kadıköy’de Galatasaray seyircisine üçlü çektirmeye kalkışan, atılan su şişesinden provokasyon yaratmaya çalışan Hasan Şaş’ın kulübedeki varlığı Galatasaray’a fayda mı, zarar mı getirirdi ama derbinin sinirlerini fena halde tırmaladığı kesindi. 
Neyse ki, artık “köyün delisi” bellenen Şaş’ı tınmadı kimse ve derbi hem Fenerbahçe’nin hem de Galatasaray’ın sıkı, kısıtlayıcı taktikleriyle başladı. 
Fenerbahçe orta alanı durdurmak, Valbuena ve Mosesli kanatları kullanmak hesabında, Galatasaray ise en azından ilk yarıyı berabere bitirip derbinin öyküsünü ardından yazmak niyetindeydi. 
Her ikisi de rakibinin sıkıntılı defansından yararlanmak gibi sonuca yönelik bir çaba içine girmedi maçın yarısında. Aslında Serdar Aziz ve Skrtel müthiş oyunlarıyla bu gerçeğin yarısını tersyüz ettiler maç boyunca.  
Temposuz, gayretsiz derbi yarısında bir Moses’in Muslera’da kalan zayıf şutu var, bir de Galatasaray adına Feghouli’nin zaten üst direkten çıkacak, fakat Harun’un parmak uçları değmesiyle kıymete binen serbest vuruşu...
İlk devrenin en çılgın pozisyonu, Hasan Ali’nin VAR uyarısıyla kırmızı kart görmesi ve Fenerbahçe’nin on kişi kalmasıydı. Kırmızı hakkıydı tabi. 
İşte o andan itibaren modeli, şekli değişti derbinin...
Bir gün önce Beşiktaş’ın Başakşehir’i yenmesiyle piyango kazanmış olan Galatasaray’dan beklenen Fenerbahçe kalesine gidip ikramiyesini tahsil etmesi, bir sezonda tarihinden başka kaybedecek bir şeyi kalmamış hale gelen Fenerbahçe’den beklenen ise hiç olmazsa Kadıköy efsanesini 21. yıla taşımasıydı. 
Terim kırmızı karta en yakın futbolcusu Belhanda’yı Emre Akbaba ile değiştirerek başladı ikinci yarıya. Ancak sahadaki Galatasaraylıları rehavete yönlendiren ve beraberliğin ilk nedeni tribünlerden sonra ikinci nedeni olan “on kişilik rakibi nasıl olsa yeneriz” önyargıları aynı kaldı.  
Fenerbahçe ise kalan on futbolcusunu 4-3-1-1 gibi dizerek, savunmayı gözetmek ama gol ihtimalini göz ardı etmemek yolunu tercih etti. Paslarıyla takımı yönlendiremeyen Tolgay’ın yerine de Jailson’u soktu Ersun Yanal. 
Tam kadroyken bile Galatasaray’a baskın çıkması şüpheli Fenerbahçe on kişiyle daha iyi oynamaya başladı sanki. Hakem de destekledi açıkçası. Yoksa dokuz kişi kalması işten bile değildi. 
Onyekuru’nun golüne Eljif ile hemen yanıt vermesi, eksik oynamanın Fenerbahçeli futbolcularda yükselttiği sorumluluk duygusu sebebiyle olmalı. Galatasaray bunu ancak güçlü bir şampiyonluk arzusu ile kırabilirdi ama o duygu Kadıköy korkusu gölgesinde kaldı. 
Terim’in Sinan ve Mitroğlu hamleleri de tüketemedi Fenerbahçe’nin gayretini, ve ev sahibi makul bir öyküyle tamamladı derbiyi. 
Maç berabere bitmiş olabilir... Hakem etkisi olabilir...
Ama son hesapta bu derbinin kaybedeni Galatasaray ve Fatih Terim’dir... En kötü sezonunda elli dakika on kişi kalmış rakibini şampiyonluk havucuna rağmen yenemeyip yirmi senelik Kadıköy büyüsünü kıramayan Galatasaray ve Fatih Terim.

milliyet