Son şampiyon Trabzonspor, yeni sezona önemli ayrılıklar ve takviyelerle girdi.

Özellikle son günlerde sirkülasyonu artan bu transfer hareketliliği sonrası takım hem geçen sezona kıyasla kimlik değiştirecek hem de sezon başı oyun planında esnemeye gidecek gibi duruyor.

Esasında bir transfer üzerinden fikirlerimi paylaşmayı düşünüyordum ancak son iki hafta içerisinde kemik kadroda yaşanan önemli değişim sonrası daha genel bir içerik hazırlamaya karar verdim.

Çok kez belirttiğim üzere, iyisiyle-kötüsüyle üzerine kafa yormaktan çok keyif aldığım Trabzonspor’u inceleyeceğiz.

Daha önce hiçbir içeriğimi okumamış olanlar için kısa ve bağlayıcı bir girişle başlayalım.

Ocak’a kadar ve Ocak’tan sonra

Geçtiğimiz sezonun ilk yarısında, hatta ortalama bir süreyle 7-8. haftalardan sonra Trabzonspor net bir kimlik sahibi olmuştu: Düşük tempoda kaliteli set hücumları ve savunmada topun arkasına çekilip daralan bir ekip.

Normalde bu tempoyla üretkenlik sağlamakta zorlanırsınız ancak bordo-mavililerin elinde Berat ve Hamsik gibi tek pivot oynayabilecek parçaları, Nwakaeme gibi kaleye yaklaştıkça 1v1 ve 1v2 harika top kullanan bir kanadı, Cornelius gibi takımı önde tutan bir santrforu ve Bakasetas gibi bir şutörü vardı.

Bu takım topu ön beşlisine taşıyabildiği takdirde bahsi geçen oyuncular muhakkak üretkenlik sağlıyordu. Kağıt üzerinde doğabilecek defansif problemler de Abdullah hocanın Başakşehir döneminde de çok kez sergilediği üzere 40 metre içerisine doğru şekilde kümelenerek tolere ediliyordu.

 

Ocak ayına yaklaştıkça Trabzonspor puan farkını açıyor ama oyun gücünde eksilmeler görülüyordu. Bunun bana göre üç oyuncunun kaybıyla doğrudan ilintisi var. İlk topu çıkarırken oyunu sağ çizgiye açabilen Edgar’ın kaybı, tek pivot oynayan pek çok yerli oyuncunun bir noktadan sonra yaşadığı fiziksel düşüşü yaşayan Berat’ın rotasyondan çıkışı ve Hamsik’in sakatlık problemleri.

Bu oyuncuların ana planın uzağında kalışı, “ön beşliye taşıyabildiği takdirde üretken olan” Trabzonspor’un topu yeterince kaliteli taşıyamamasına neden oldu. Merkez oyuncular sırtı dönük top almakta zorlanıyor, takım bir tek pivot bulamıyor ve haliyle uzun atmaya başlıyordu. Burada Cornelius ve Nwakaeme gibi yüksek top alabilen isimler yine bir şekilde Fırtına’yı rakip alana taşıdı ancak oyun kalitesiyle beraber puan ortalaması da bir miktar geriledi.

Yine ilk kez okuyanlar için taze kullandığım bir örneği hatırlatayım. Hamsik ve Berat ana planda verim sağlarken Bakasetas müthiş bir gol/asist grafiği yakalamıştı. Bu iki oyuncunun çıkışı sonrası takım topu taşımakta zorlanınca hem üçüncü bölgenin merkezinde yere indirmek güçleşti hem de Bakasetas’ın daha geriden top alması gerekti. Haliyle Yunan yıldız, son birkaç ayı tabela yapamadan kapattı.

 

Yeni sezon öncesi Trabzonspor, kontrat görüşmeleri çıkmaza girince radikal bir karar aldı ve yıllardır lige damga vuran Nwakaeme ile yollar ayrıldı. Transfer döneminin son diliminde de Cornelius’un satışı gerçekleşti. Böylelikle geçen sezonun oyun karakterini belirleyen dört parçadan ikisi elden çıkarılmış oldu.

Yapılan eklemeler, puan marjı olarak fena bir başlangıç yapılmamış olsa da oyun anlamında henüz tam olarak tatminkar bir performans verememe, Kopenhag eşleşmesi derken Trabzonspor adına merak dolu bir sürece girdik.

Bu satırla beraber bahsi geçen süreç için öngörülere başlayacağız.

Yeni anahtar kelime: Hız

Trabzonspor’un mevcut kadrosu, geçen sezonun aksine oyuna hız katmak zorunda.

Bu zorunluluğun eldeki oyuncu profilleri itibarıyla çeşitli nedenleri var.

Pek çok otoriteye göre Nwakaeme-Trezeguet değişiminin Trabzonspor’a katacağı şey daha hızlı bir oyun oynamaktı. Kendi adıma, Trezeguet transferinden sonra yazdığım yazıda farklı bir bakış açısına sahip olduğumu belirtmeye çalıştım.

 

Tek başına kanat oyuncusunu değiştirmek oyunda hız kazanmak için yeterli olmuyor. Elbette ki Trezeguet, Nwakaeme’ye göre daha fazla kontratak ve açık alan tehdidine sahip sürati barındırıyor ancak bu değişimle “Trabzonspor artık daha hızlı oynayacak” sonucundan ziyade “Trabzonspor artık daha hızlı oynamak zorunda” neticesine ulaşmak daha gerçekçi bir fikir üretiyor.

Zira Trezeguet’nin katacağı hızdan faydalanmak için topu onunla savunma dengesi oturmadan buluşturmak gerekiyor. Bunu da orta sahanın sağlaması beklenir.

Bir takımın tempoyu yükseltebilmesi için farklı metotları olabilir. Atletik bir kadroyla kontratak takımı olabilirsiniz. Ön alan baskısını çok kaliteli seviyeye çekip rakibe top kullandırmayabilirsiniz. Orta blokta çok fazla top kazanan ve bu sayede koşacak alan bulan bir takım olabilirsiniz. Daha fazla kaliteli ayak ve beyin ile topun dolaşım hızını artırabilirsiniz.

Bordo-mavili ekip, ilerleyen dönemde farklı oyuncu gruplarına göre kendini bu başlıklara oturtmak zorunda olacak.

Mevcut kadroda orta alanda geri basmayı tercih etmeyen, rakip alanda seti açmaktan ziyade şut tehdidiyle ön plana çıkan üç ofansif orta saha oyuncusu var: Bardhi, Yusuf ve Bakasetas.

Bu profilde oyuncuları doğru noktada topla buluşturabilmek ve şut attırabilmek için alan açabilmeniz gerekiyor. Bunu düşük tempoda yapacaksanız üzerine ikişer savunmacı çeken hücum tehditlerine ihtiyacınız var. Trabzonspor adına bu opsiyon düştüğü için şutörlerini aktif şekilde kullanabilme adına da oyun hızınn yukarı çıkması gerekiyor.

 

Milli takımımızda yıllardır Hakan Çalhanoğlu’nun performansı tartışılır. Kendisinin İtalya’da iyi, milli takımda vasat bir görüntü çizmesinden şikayet edilir. Aslında bunun basit bir nedeni var.

Gerek Milan’da (Bennacer – Kessie) gerekse Inter’de (Barella – Brozovic) Hakan Çalhanoğlu’nu orta saha yükünden kurtaracak, defansif sorumluluğu paylaşacak, topu ön hatta aktarabilecek merkez ikililer mevcut. Her iki takım da oyunu kanat bekleri (Dumfries vb.) ya da 1v1’i olan fizikli kanatları (Leao vb.) ile iki çizgiye genişletebiliyor. Her iki takımın da stoperleri gezdiren komple forvetleri var.

Haliyle bu durum, şutör kimlikli bir oyuncu için en konforlu ortamı sunuyor. Hakan Çalhanoğlu İtalya’da oynadığı her iki takımda da rahat rahat kaleye yüzünü dönebildiği noktada topla buluşabilirken, milli takımda bahsi geçen rol dağılımını paylaşacak oyuncu havuzu bulunmadığı için daha geride top alıyor ve oyun kurucu rolüne bürünmesi bekleniyor. Haliyle eksik kalıyor.

Bu örnekteki durumun benzeri Bardhi-Bakasetas-Yusuf üçlüsü için de geçerli. Bakasetas diğerlerine nazaran topu yönlendiren isim olmaya daha yatkın olsa da üç ismin de kaleye yakın kullanılabilmesi gerekiyor. Aksi durumda abartılmış, yeterince iyi olmayan futbolcu oldukları yönünde bir damgayla yüzleşmeleri söz konusu olabilir. Elbette ki bu “kaleye yakınlık”, oyuncuya nerede duracağını söylemekten ibaret olmuyor.

Elinde bu kadar fazla ve kaliteli şutörü bulunan, kanat rotasyonunda gün itibarıyla sayısal eksiği olan bir ekibin bu şutörleri aktif kullanabilmesi çok kıymetli. Zaten sezon başından bu yana ceza sahası ve çevresinden atılan şutların kilit açıcı rol oynadığını görüyoruz. Hatayspor, Antalyaspor, dış sahadaki Kopenhag ve Ümraniyespor maçlarında tabela yay çevresinden atılan şutlar üzerinden değişti.

Peki, Trabzonspor şutörlerine nasıl konfor sağlayabilir?

Sahada göreceğimiz merkez ikilileri/üçlülerine göre senaryonun değişmesi gerekecek.

 

Trabzonspor sağlıklı bir Marek Hamsik’e kavuşması durumunda çok rahatlayacak. Slovak oyuncunun birinci, ikinci ve üçüncü bölge arasında her hattı birbirine bağlayabiliyor olması topun kolaylıkla hücum oyuncularına aktarımını sağlıyor. Bu da şutör kimlikli isimleri kaleye yaklaştırabilmeyi, Trezeguet’nin arzu ettiği geniş alan 1v1’lerini hazırlayabilmeyi vadediyor.

Hamsik’in ilk 11’e dönmesi durumunda olası partneri Gbamin olacak. Gbamin hiç fena olmayan bir oyun görüşü taşımakla beraber tek pivot pratiği düşük olduğu için efektif paslarının yanında her maç 2-3 basit top kaybı da getirebiliyor. Dolayısıyla sahayı Hamsik’le paylaşmayı onun toplu oyunundaki en büyük yükü atması anlamını taşıyor. Bu ikilinin esas soru işareti, rakiplerin olası geçiş hücumlarında yatıyor.

Kontratak kesiciliği için çok yeterli görünmeyen bu merkez hattının arkasında, set içerisinde ve oyun kurulumunda güven veren ancak açık alanda birtakım zaafları ortaya çıkan Bartra gibi bir parça da mevcutken, üstelik Bartra’yı rakip alana yakın kullanmak gerekiyorken Avcı’nın bek kullanımı değişebilir.

Normal şartlarda, az sonra da değineceğimiz üzere koridoru kullanması, sıfıra inmesi, mutlak suretle hücum desteği sağlaması beklenen Larsen-Eren ikilisinden biri, Trabzonspor’un geçiş yiyebileceği maçlarda biraz daha çakılı oynayabilir. Özellikle orta sahanın üçüncü üyesi olarak Abdülkadir Ömür gibi kendini sürekli sağ içe atan ve pas alışverişinde bulunabileceği kanat oyuncusu arayan bir ismin tercih edildiği maçlarda bu tutuma şahit olabiliriz. Denswil de bek olarak bu opsiyonu sağlıyor.

 

Bir diğer senaryo, sıklıkla görmemiz beklenen “Gbamin-Siopis, Gbamin-Doğucan, Doğucan-Siopis” tarzında, topuk arkasında kalmaya daha alışık ikililer üzerinden şekillenecek.

Abdullah Avcı, sakatlık öncesi Dorukhan’ı da dahil ederek Kopenhag ve Galatasaray maçlarında bu tip ikililerle sahaya çıkmış, her iki maç da 0-0 bitmişti.

Kopenhag mücadelesinde Danimarka ekibi sahaya yüksek fizikli bir takım çıkarmış, Fırtına topu istediği oranda çizgilere aktarabiliyor olmasına rağmen Cornelius yalnız kalmıştı. Bana göre Djaniny’yi merkeze, Bardhi’yi bir nebze çizgiye atmak ve kenar ortalarında ceza sahasında iki kalıplı forvetle stoperleri paylaştırmak gol getirebilirdi. Avcı oyun içinde bu şablona döndü ancak kısa süre içinde Djaniny-Kouassi değişikliğiyle yeniden bozdu.

Galatasaray maçı ise sarı-kırmızılı ekibin geniş alanda, zaten vites artırmıyor oluşu itibarıyla düşük tempoda topa sahip olarak rakibinin koşu ihtimalini sınırladığı bir maç oldu.

Her iki duruma göre Trabzonspor’un nasıl çözüm bulabileceğine bakalım.

Orta alan ikilisinin bu tip oyunculardan oluşması merkezin üretkenliğini düşürüyor. Doğal olarak oyun daha fazla çizgilere ve kenar toplarına kayıyor. Gbamin hem tek vuruş tehdidi hem de topu daha hızlı çıkarabilmesi ile bunu bir nebze esnetebiliyor olsa da ister istemez top sağ-sol çizgilere dönüyor. Solda aktif edilebilecek Trezeguet opsiyonu olmasına rağmen Visca’nın sakatlığı sonrası sağ kanattan oyunu genişletebilecek bir parça kalmadı.

Böyle bir durumda Trabzonspor, elindeki malzemeden en iyi neticeyi almak için kurgulanabilir.

 

Maxi Gomez gibi stoper markajını üzerine çekecek, hava toplarında etkinlik gösterecek fizikli bir forvet var. Visca dönene kadar sıklıkla bir kenara Djaniny ya da Umut Bozok gibi ‘ikinci forvet’ profilli oyuncuların atılması olası. Bu oyuncular çizgiye yakın top aldığında dribbling katamayacak ama ceza sahası ve çevresinde alırlarsa gol tehdidi oluşturabilecek.

Dolayısıyla bu isimlerin oynadığı kanadın tersinde güçlü bir bağlantı oluşması gerekiyor.

Trezeguet ve Eren’in paylaştığı kanat, orta sahanın ofansif üyesinin aynı iç koridorda oynamasıyla (örneğin Bakasetas veya defansif ikilinin önünde kullanılan Hamsik) desteklenerek oyun bu kenara yıkılabilir. Maxi Gomez’in rakip savunmanın sağ stoperine devrilmesi ile bu üçlüye bir sırtı dönük bağlantı da ilave edilebilir. Bu sayede ters taraftaki ikinci forvetin çizgiye basma zorunluluğu ortadan kaldırılarak ceza sahasına girmesi sağlanabilir. Beşiktaş’ın farklı dönemlerde Larin ve Muleka kullanımı buna örnek teşkil ediyor. Bunun için özellikle Trezeguet’nin doğru noktada top alabilmesi gerekiyor.

Bir diğer seçenek, hızlı top kazanımından geçiyor.

Kağıt üzerinde pres gücü koyabilecek ve iki merkeziyle top kazanabilecek bir görüntü vermesine rağmen Trabzonspor, Galatasaray karşısında rakibinin çıkışlarında hata yaptırmakta zorlanmıştı. Zira takım, tam olarak sahanın hangi noktasında prese başlaması gerektiğine dair oyun içi istikrar yakalayamamıştı.

Güçlü bir ön alan baskısıyla rakiplerinizi hataya zorladığınız ve topu üçüncü bölgeye yakın kazandığınız takdirde otomatikman gol tehlikesi yakalayabiliyorsunuz. Abdullah Avcı’nın hem geçmişinde hem de geçen sezon belli maçlarda bu yapıyı işletebildiği mücadeleler var. Topu rakip alana yakın kazandığınızda oyuncularınızın hızlı düşünmesi, doğru karar alması ve bunu yeteneğiyle birleştirip uygulayabilmesi gerekiyor.

Bir de ‘orta blok tuzağı’ ile koşu arayan oyuncularına bu imkanı tanımaya çalışan antrenör metotları var. Takımı set oyununda tıkanan ve durağan olmayan parçalarının kaleye yüzünü dönme zorunluluğu taşıdığı ekipler bu yönteme başvuruyor.

Savunmasını öne çıkarmayı tercih etmeyen, derinde bekleyen ve rakibinin üzerine gelmemesinden rahatsızlık duymayan ekiplerden orta blokta top kazanmak zor. Çünkü genellikle oraya çıkmıyorlar. Tuzak ifadesi de burada yatıyor.

 

Hep tekrarladığım iki örneği yine ilk kez okuyanlar için tekrarlayayım. 2017-2018 sezonunun ikinci yarısında Galatasaray, Fernando’nun sakatlığı ve Ndiaye’nin satışıyla yerleşik oyunda ve tam saha baskıda zayıflamıştı. Takımı Gomis dışında en farklı kılan parça olan Garry Rodrigues’in koşması gerekiyordu.

2018-2019 sezonunun ikinci yarısında Beşiktaş’ın hücum hattında rol alan Burak Yılmaz, Adem Ljajic, Jeremain Lens, Güven Yalçın gibi parçaların tamamı yüzünü kaleye dönmek isteyen, hareket konforu arayan oyunculardı.

Hem Fatih Terim hem Şenol Güneş, bahsi geçen iki sezonda rakiplerini orta bloğa çekerek koşucularını sarkıtmaya çalıştılar. İki antrenör de bunu santrforlarından başlayan yalancı bir baskı üzerinden sağladı. Tek veya iki kişilik presler rakipleri tehdit etmiyor ama yine de top kullanmaya itiyordu. 5-6 dakika içinde hem bu cılız prese karşı pas yapması gereken hem de topla çıkabileceğine ikna olan rakipler savunma hattını bir kademe öne taşıyor ve bu tuzağa düşüyordu.

Trabzonspor da elinde Trezeguet, Kouasi ve döndükten sonra Visca gibi parçalarını daha efektif kullanmak için zaman zaman bu yönteme başvurabilir. Uygulaması zor, oyun bütünlüğü yokmuş gibi gösteren, kimine göre sıkıcı ancak bazen oyuncu grubuna göre işlevsel olabilen bir formül.

Aklıma gelen hemen hemen tüm doneler üzerinden Abdullah Avcı’nın bu sezon hangi şartlarda hangi yöntemleri uygulayabileceğini anlatmaya çalıştım.

Geçen sezonki gibi bir oyun ezberi henüz oturmadığı ve o sistemin çarklarını oluşturan oyuncu düzeni değiştiği için Fırtına’nın bu sezon geçen yılın dahi üstünde antrenör katkısı alması gerekiyor.

Tüm bu satırlar boyunca bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ediyor, yeni içeriklerde buluşmayı temenni ediyorum.